Dikkat 1 saniye geçmeden başka bir sayfayı görüntülemeyin
Bir çocuğun güneşi » Kuyucak Köyü
Top Menu

20 Mayıs 2024 Pazartesi 

Resimli  Site içi  Google 

ANA SAYFA
Bir çocuğun güneşi
 
saidenvar
 
 
 
 
 
 
26 Temmuz 2010
Okuduğumda etkilendiğim güzel bir yazı.

Forumdaşlarımın istifadesine sunmak için buraya aldım.

KÜÇÜK YÜREKTEKİ BÜYÜK PEYGAMBER MUHABBETİ
Medine-i Münevvere'de bir şirkette elektrik teknisyeni olarak çalışan Allah dostu ve Peygamber aşığı bir kardeşimiz, işin son günü sabah mesaisinde kendisine verilen teknik vazifeyi tamamlayıp ayrılmak üzereyken, Resulullah'ın Ravzası'nda elektrik çarpması sonucu vefat etti ve Cennetü'l-Baki'ye defnedildi. Tabii ailesi mecburen Türkiye'ye döndü.
O zaman yedi yaşında olan oğlu, bugün ortaokul öğrencisi. Kompozisyon dersi ödevi olarak bir makale yazmış ve birincilik almış. İşte o peygamber aşkını en derinden yaşayan bir yüreğin yansımaları. Biliriz ki, dil kalpten geçen her şeyi ifade edemez. Allah bize de bu kardeşimiz gibi Resulullah sevgisi nasip etsin. ÂMİN.

İKİ GÜNEŞ
"Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde. Bir ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine'de dünyaya gözlerimi açmıştım. Doğduğum hastane senin Ravza'nın hemen yanı başında olduğu için, duyduğum ilk koku senin bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelip de daha kulağıma ezan okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş.
Kırk günlük olduğumda ilk ziyaretimi senin Hane-i Saadetine yapmışım. İlk adımlarımı senin Ravza'ndaki mermerlerinde atmış ve Rabbimle ilk buluşmamı, ilk secdemi senin mescidinde yapmışım. Hemen hemen yaptığım her ilkte sen varsın.
Daha konuşmasını öğrenmeden seni sevmeyi öğrendim ben. Belki seni çok tanımazdım ama sanki bana çok çok yakınmışsın gibi severdim seni. Senin evini her ziyarete gelişimizde seni görmesek bile, senin varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik.
Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine'de yaşadığımız sürece hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine'deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi.
Senin bahçenin mermerlerine ayakkabı ile basamazdık. Yalınayak dolaşırdık mermerlerin üstünde. Kim bilir, korkardık belki de bahçenin güllerine basıvermekten. Yazın mermerler ayaklarımı yakardı. Olsun, bu da bizim hoşumuza giderdi. Babama sormuştum bir seferinde:
-"Babacığım, neden Medine-i Münevvere bu kadar sıcak?" diye. Babam da:
-"Evladım! Medine-i Münevvere'de iki tane güneş var da, ondan" dedi.
-"Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değil mi? "dedim. Babam gülerek:
-"Bak yavrum, doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama, bir de âlemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine-i Münevvere'de olunca, sıcaklık iki kat oluyor".
Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçekten de ayaklarımızı mermerler ısıtıyordu ama, senin güneşin de, sıcaklığın da içimizi ısıtıyordu.
Medine'den ayrıldığımızdan beri belki ayaklarımız ısınıyor, ama içimiz bir türlü ısınamıyor. Çünkü güneşimizin en büyüğünü orda bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum artık. Gerçi ışığı, ta buralarda bizi aydınlatıyordu ama, içimi ısıtması için onun Ravza'sında yalınayak koşmam lazımdı.
Evet, bahçende yürürken ezanlar okunurdu. Öyle güzel okur ki Medine müezzini ezanı, sanki Bilal-i Habeşi okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için Mescide koştururduk, bilir bilmez. Babamın yanında namaz kılardık. Büyük sütunların altından gelen soğuk havadan saçlarımızı savurturduk. Zemzem bardaklarından güller yapardık.
Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam "İncitmeyin sakın, onlar Ebu Hureyre'nin kedileri" derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok iyi bir ev sahibiydin çünkü.
Çarşamba günleri hep Uhud'a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı ziyaret etmeye, o bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn tepesine çıkar, oradan Uhud'da yatan yetmiş şehide selam verirdik. Uhud dağına her baktığımızda sanki orada seni görür gibi olurduk. Uhud da senin Ravza'nın kokusu gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül bahçesi idi sanki. İşte benim yedi senem ki en değerli, en güzel yıllarım senin köyünde, senin gül bahçende, senin savaştığın yerlerde, sanki yanımda sen varmışsın gibi seninle dopdolu geçti.
Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar alışmıştım ki, senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım, bir parçam orada kalmıştı. Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim ama, hep büyüyünce gidersin diyorlar.
Ben sırf senin yanına gelebilmek için büyümek istiyorum. Senin yanına geldiğim zaman büyümüş bile olsam, bahçendeki mermerlerde yalınayak dolaşacağım. Ta ki güneşin içimi ısıtana kadar.
Senin hasretinden içim üşüyor. Belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum doğduğumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın. Senin sıcaklığına o kadar muhtacım ki. Ne olur, ben sana gelemesem bile, sen beni hiç bırakma.
Işığınla gecelerimize nur ol. Sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver. Hani sana Medine'deyken komşuyduk ya, evlerimiz birbirine çok yakındı. Senin varlığın bize güven verirdi hep. Yine öyle ol, ara sıra da olsa evimizi şereflendiriver.
Hem benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana, seni çok seven bir dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de canım babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım.
Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız büyüyorum. Ben çok şanslıyım, çünkü sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medine'den ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanı başımızdaymışsın gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim için Rabbime binlerce kez teşekkür ederim.
Babam senin köyünde kalmıştı. Biz babamın cenazesini gömerken ağabeyimin terlikleri babamın kabrine düştü ve orada kaldı. Ben bu terlikleri çok kıskandım. Çünkü ağabeyimin terlikleri hep babamla kalacaktı. Babamı son ziyaret edişimizde ben de kimse görmeden terliğimi babamın kabri üstüne gömüverdim. İşte şimdi benim terliğim de hep babamla kalacaktı.
Evet, demiştim ya, bir güneşimi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geride. Babam ve terliklerim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama güneşim hep yanımızdaydı. Yetimlerin efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mı? Dünyanın bir ucuna gitmiş olsaydık, bizi bırakmayacağını biliyordum. Gözümüz, gönlümüz seninle aydınlanır efendim. Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır.
Bir gün sana gelişim geç bile olsa bana, Gül bahçesinin mermerlerinde yalın ayak koşmak nasip et. Ta ki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp kavrulsun. Terliklerimi bıraktığım o güzel mabed, son durağım olsun."



Facebook'ta Paylaş


    Gönderen : saidenvar        Tarih : 26 Temmuz 2010        Hit : 8145

Yorum Eklemek İçin Üye Olun / Giriş Yapın


Yorum Yazmak İçin Üye Seviyeniz Yetersiz

Lütfen

Üye Girişi Yapınız   Veya  Üye Olunuz

 

Anasayfa  İletişim